Gökçeada’ya ilk kez Ağustos
ayının sonunda gitmiştim. Adaya gemiyle varış 2 saatte yakın sürüyor. Size
tavsiyem denizi görecek bir yere oturmanız. Çünkü illaki yunusları göreceksiniz,
hayatımda ilk ve son kez yavru yunusu bu sularda görmüştüm. (Bir rivayete göre
yunuslar gemilerle yarış edermiş. Gemileri geçemeyen yunuslar ise intihar
ederlermiş.)
Adayı
ilk kez gördüğümde büyüklüğü karşısında şaşkına uğramıştım. Ada Çanakkale’nin bir
ilçesidir. Türkiye’nin de en büyük adasıdır. Adanın içinde irili ufaklı köyler
bulunur.
Zeytinli
Köy ve Tepeköy adanın diğer köylerine göre daha iyi korunmuştur. Bu köyler Rum köyüdür ve
şimdi yaşayanlarda köyün yerlileridir. Hatta Zeytinli Köyü Fener Rum Patriği
Bartholomeos'un doğum yeridir. Köyde gezerken herkes Bartholomeos’un evini
gösterip çocukluktan beri “Patrik olucam” dediğini anlatır. Maria’nın yerinde
dibek kahvesi içip Beşiktaşlı Hristo’nun tatlılarından yemenizi tavsiye ederim.
Fakat bu köyler son derece diktir. Gezerken yorulabilirsiniz.
Gökçeada’ya araba ile gelmek çok
mantıklı adanın tamamını görmek için başka şansınız yok. Her yere minibüsle
gitmek imkânsız taksi ise pahalı.
Adada merkezde konaklamaktansa
bu köylerde kalmak oldukça keyifli olabilir. Şunu da söylemeliyim ki
pansiyonculukla ve restoran işleri ile ilgilenen insanlar müşteriye veya
misafirlerine nasıl davranılacağını bilmiyor. (Sanki uzaktan sevmediği bir
akrabası gelmiş gibi saçma davranışlarla karşılaşabilirsiniz. Bu durum sizi
doğanın tadını çıkarmak konusunda yıldırmasın.)
Dere köy ise bir diğer Rum
köyüdür. Terk edilmişliğin en acı örneğidir. Bir zamanlar çok güzel olduğunu
yıkıntı evlerinden, eski çamaşırhanesinden ve yıkık dökük zeytinyağı
fabrikasından anlarsınız, Dere köyü gezerken yüzünüzde buruk bir bakış,
ağzınızda kötü bir tat vardır sanki. Bir kabustaymış gibi hissedersiniz. Bir an
önce uyanmak, Eleni’nin bahçesinde kahve yudumlarken, bu kötü rüyadan çok
uzaklaşmak istersiniz. Yine de bir soluklanmak için köyün tek bakkalından soğuk
bir gazoz alıp, bakkalın tahta sandalyelerine oturup, buralı olmayan çocukların
(bir yerlerden buraya göç etmiş ailelerin çocukları) oyunlarını
seyredebilirsiniz.
Ada çok büyük olduğundan mıdır
bilinmez? Öyle çok kalabalık olmuyor. En kalabalık zamanı Haziran’ın ilk 15
günü. (15 Haziran Meryem Ana bayramı dolayısıyla.)
Denize girmek konusunda tavsiye Laz
koyudur. Muhteşem bir denizi var, içine girdiğinizde hiç çıkasınız gelmiyor.
Durgun, sakin ne sıcak ne soğuk. Ayrıca burada sörf yapanlar ve balık tutanlar da
var. (Bir keresinde tekneyle biraz açığa gidip iki büyük akya yakalayıp gelenler
vardı.)
İlk kez ev yapımı şarabı
Gökçeada’da içtim. Tarçınlı, karanfilli baharatlı tadını çok sevdim. Giderseniz
mutlaka tadına bakmanız lazım. Çünkü burada hemen her hane kendi şarabını
üretiyor. Eğer sizde gittiğiniz zaman köyün merkezinde bir düğünle karşılaşırsanız,
bu şaraplar eşliğinde çok güzel bir akşam geçireceksiniz demektir.
|
GÖKÇEADA FERİBOT |
|
GÖKÇEADA MERKEZ |
|
GÖKÇEADA KÖYLER |
|
GÖKÇEADA KÖYLER |
|
GÖKÇEADA KÖYLER |
|
GÖKÇEADA KÖYLER |
|
GÖKÇEADA KÖYLER |
|
GÖKÇEADA MERKEZ |
|
GÖKÇEADA DEREKÖY |
|
GÖKÇEADA DEREKÖY (ESKİ ZEYTİNYAĞI FABRİKASI) |
|
GÖKÇEADA DEREKÖY (ESKİ ZEYTİNYAĞI FABRİKASI) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder